'İma ile Siyaset Olmaz: Ayaydın'ın Duruşu'
Bodrum siyaseti yaz aylarına alışık olduğumuz sıcakların ötesinde bir hararetle girdi.
Başrolde ise üç isim var: Aydın Ayaydın, Ali Mahir Başarır ve Savcı Sayan. Üçü de siyasi tecrübeleri, söylemleri ve duruşlarıyla Türkiye kamuoyunun tanıdığı aktörler. Ancak bu kez gündemdeki mesele, bir seçim başarısı ya da bir proje değil; ima, itham ve açıklamalarla örülü, oldukça dikkat çekici bir polemik.
Her şey, Savcı Sayan’ın sosyal medyada yaptığı ve doğrudan isim vermeden “Cumhurbaşkanı’na yakın olup da ihaleler üzerinden haksız kazanç elde eden kişiler”e yönelik ithamlarla başladı. Normal şartlarda bu tür iddialar sosyal medya gündeminde bir iki gün içinde unutulup giderdi. Ancak bu kez durum farklıydı: CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, kamuoyuna açık bir şekilde “Bu kişi Aydın Ayaydın mı?” diye sordu.
Bu soru, tartışmaları bir anda büyüttü. Zira Ayaydın, 2024 yerel seçimlerinde AK Parti’nin Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı ve bölgede özellikle Bodrum’da önemli bir sempatiye sahipti. Seçimi kazanamamış olsa da geride temiz bir kampanya ve ilkeli bir siyaset anlayışı bırakmıştı.
İddiaların muhatabı olarak adı geçen Ayaydın, susmadı. Oldukça sert ve net bir açıklamayla Başarır’ın sözlerini “mesnetsiz” ve “ahlaki olmayan bir siyaset tarzı” olarak nitelendirdi. “Alnım açık, başım dik. Hayatımda hiçbir usulsüzlükle ilişkim olmadı” diyerek hem Başarır’a hem de imalı sözlerin sahibi Savcı Sayan’a meydan okudu.
İşin ilginç tarafı, Savcı Sayan daha sonra yaptığı açıklamada, “Ben Ayaydın’ı kastetmedim” demek zorunda kaldı. Bu durum, akıllara şu soruyu getirdi: Madem kast edilen kişi Ayaydın değildi, neden bu kadar gecikmeli bir düzeltme geldi?
Bu noktada siyasetin alışıldık reflekslerinden biri devreye giriyor: İma et, gündem yarat, sonra geri adım at. Ancak unutmamamız gereken bir şey var: Bu oyunların sonunda yıpranan sadece siyasi figürler olmuyor; halkın güveni, demokratik kültür ve kamuya hizmet anlayışı da büyük yara alıyor.
Aydın Ayaydın’ın bu süreçteki duruşu, en azından Bodrum gibi duyarlılığı yüksek bir bölgede takdir topladı. Tartışmalara doğrudan cevap vermesi, kaçak dövüşmemesi ve “hodri meydan” demesi, ona yöneltilen iddiaların karşısında güçlü bir pozisyon oluşturdu. Özellikle kendi partisinden değil, başka bir partiden gelen ithamlara karşı bu denli açık ve net konuşması, onu siyasi etik açısından daha güçlü bir konuma taşıdı.
Bu olay bize bir kez daha gösterdi ki; siyasette söz ağızdan çıkmadan önce düşünülmeli, ima yoluyla karalama yerine delil ve sorumlulukla konuşulmalı. Aydın Ayaydın örneği, bu tip karalama girişimlerinin bazen ters teptiğini ve kamuoyunun adalet duygusuna güvendiğini kanıtlıyor.
Bodrum’da siyaset bu yaz da sıcak geçecek gibi görünüyor. Ama bu defa seçimin değil, sözcüklerin gölgesinde.